Adamın biri çalıştı çabaladı, hatırı sayılır bir varlık sahibi oldu. Sonra kafasını ölüme taktı. Ölümsüzlüğün var olabileceğine kendini inandırdı. Sordu, soruşturdu. Ne yaparsa, nereye giderse ölümsüzlüğe ulaşabileceğini araştırdı. Kimisi bir kuyunun suyundan, kimisi bir gölden söz etti. Bazılarına göre de çok uzak bir diyarda öyle bir ağaç vardı ki, bu ağacın meyvesinden yiyen o anda ölümsüz oluyordu. Adam bütün bu bilgileri toparladı ve kendisine ölümsüzlük getirecek suyu ya da meyveyi bulmak üzere yola koyuldu. Diyar diyar dolaştı. Hiçbir şey bulamadı. Ama bıkmadı, usanmadı. Dolaşmaya, aramaya devam etti.
Bir gün, soluklanmak için bir ağacın gölgesinde dinlenirken karşıdan saçı sakalı bembeyaz ama zinde bir adamın geldiğini gördü. Selamlaştılar. Adam yanına oturmak için izin istedi. Oturdu ve nereden gelip nereye gittiği sordu. Ölümsüzlüğü arayan adam bütün hikâyesini anlattı. Dolaştığı diyarları, kendisini ölümsüz kılacak suyu ya da meyveyi bulabileceğini sanarak uğradığı bütün köyleri sıraladı. Yaşlı adam dinledi, sonra "İnşallah bulursun. Ben de senin gittiğin yöne gidiyordum, istersen birlikte yürüyelim" dedi. Adam bu teklifi kabul etti ve yola koyuldular.
Hava kararmak üzereyken bir köye ulaştılar, ilk kapıyı çaldılar. Ev halkı ikisini çok iyi karşılayıp ellerinde ne varsa ikram etti. Evde hoşsohbet bir dede vardı. Uyumaları için bu dedenin odasına yataklar serildi, iki konuk ve dede yataklarına yattılar. Sabaha karşı ölümsüzlüğü arayan adam bir ses duydu, ne olduğunu anlamadı, tekrar uyudu. Sabah olup uyandığında yol arkadaşı olan yaşlı adamın uyumakta olduğunu gördü ama hoşsohbet dede ölmüştü. Yüzünde rahat bir gülümseme vardı. Ölümsüzlüğü arayan adam çok korktu. Ölüm çok yakınına gelmişti.
Yaşlı adamla birlikte o köyden ayrılıp yollarına devam ettiler. İkinci günün sonunda bir başka köye ulaştılar. Bu kez kapısını çaldıkları evin halkı kendilerini hiç de iyi karşılamadı. Onları içeri almak istemediler, sonra aldılar fakat doğru dürüst yemek vermediler. Yatmaları için gösterdikleri odada uzun süredir hasta olan evin dedesi bulunuyordu. Dede konukları görünce homurdandı. Ölümsüzlüğü arayan adam uykusunun arasında yine hırıltılar, iniltiler duydu. Sabah uyandığında dedenin ölmüş olduğunu gördü. Yüzünde bir dehşet ifadesi vardı...
Tekrar yola çıktıklarında yol arkadaşına döndü, "Gördün mü, ölüm ne kadar yakınımda diye yakındı. Yaşlı yol arkadaşı onu kolundan tuttu, durdurdu ve yavaşça konuştu: "Evet ölüm çok yakınında, çünkü ölüm benim. Ölümden kurtuluşun, kaçışın yok. Daha kaçabilen olmadı. Seninle kaldığımız iki evdeki ihtiyarların zamanı gelmişti, ben de onların canlarını aldım. Ama görmüşsündür; birisi huzur içinde öldü, diğeri ise acılar içinde, dehşet içinde. Yaşadıkları hayat farklıydı, farklı şekilde öldüler. Şimdi sen de doğruca evine git. Daha zamanın gelmedi ama ölümü nasıl karşılayacağına sen kendin karar ver, ona göre bir hayat yaşa." İhtiyar yürüyüp gitmeden, ölümsüzlüğü arayan adama son kez döndü, "Nasıl yaşarsan öyle ölürsün" dedi ve uzaklaştı.
GÜZEL SÖZLER
“Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim.” / Montaigne
“Günahını bilme kurtuluşun başlangıcıdır, Çünkü hata işlediğini bilmeyen kişi onu düzeltemez.” / Epikuros
“Fani olduğumu biliyorum demek yetmez. Bilmek başka, hissetmek başkadır. Gerçeği iyi algılamalı insan.” / Kemal Ural
“İnsan, hiçliğin verdiği umutsuzluktan, ancak kendisini bir şeye ya da bir kimseye adadığı zaman kurtulabilir.” / Sartre