Meroz adlı delikanlı, ülkesi Siraküza’yı zalim ve zorba kral Denis’ten kurtarmak istiyordu. Bu maksatla, bir gün, pelerininin altına sakladığı bir hançerle kralın işini bitirmek isterken muhafızlar tarafından yakalandı ve derhal zincire vuruldu. Kral Meroz’a sordu:
- Böyle bir girişimin cezasını hayatınla ödeyeceğini biliyor musun?
- Evet, biliyorum, bu cezaya da razıyım. Asla bağışlama dilemiyorum. Yalnız idamlık bir kişi olarak son arzumu bildireceğim. Bu arzum, nişanlı kız kardeşimin düğününü yapıp gelinceye kadar üç gün izin vermenizdir. Ben dönene kadar arkadaşım rehin kalacak. Üç gün içinde dönmezsem onu benim yerime asabilirsiniz.
Zalim kral, idamlık bir insanın hangi nedenle olursa olsun bir kez özgürlüğe kavuştuktan sonra, kendi iradesiyle geri döneceğini, başını cellada teslim edeceğini düşünemiyor, böyle bir şeye inanmıyordu. Rehin kalacak gence sordu:
- Arkadaşının ne dediğini duydun. Geri dönmezse asılacaksın. Bunu bile bile kefil olmayı kabul ediyor musun?
- Evet, arkadaşımın yerine kalmaya, dönmediği takdirde onun yerine asılmaya razı oluyorum.
Bunun üzerine Meroz’a üç gün izin verildi. Üç günün sonunda idam saati geldi. Ama Meroz görünürlerde yoktu. Vakit ilerliyor, darağacı son kez gözden geçiriliyordu. Başta kral hiç kimse Meroz’un tıpış tıpış döneceğine ihtimal vermiyor, rehin olan arkadaşını saf ve zavallı olmakla suçluyorlardı. Kefil ise onlar gibi düşünmüyor, arkadaşının mutlaka döneceğin, dönmezse başına mutlaka bir iş geldiğine inanıyordu.
Güneş batmak üzere idi. Bütün halk kendini meydanda toplamış idam için son hazırlıklar tamamlanmıştı. Artık Meroz’un geleceğinden ümit kesilmiş, kefil onun yerine sehpaya götürülürken uzaklardan Meroz’un nidası duyuldu: ‘‘Bekleyin ben geldim!...’’
Herkes bir an şaşırdı, gözlerine inanamadı. Nihayet Meroz kan ter içinde idam yerine ulaştı.
Ümidini ve soğukkanlılığını hiç kaybetmeden beklemekte olan arkadaşıyla kucaklaştı. Kral dâhil herkes, hayranlıkla, biri diğeri uğruna canını feda edecek kadar birbirine bağlı bu iki arkadaşı seyrediyorlardı.
Meroz’un gecikmesinin nedeni şuydu: şiddetli bir yağmur yağmış, yollar bozulmuş, akarsular taşmış, köprü diye bir şey kalmamıştı. Meroz geçit vermez sularla tehlikeli boğuşmalar yüzünden istediği süratte yol alamamış, bunun için de geç kalmıştı.
Zorba kral, bu iki genci içtenliklerine, özverilerine, kendisinin ömrü boyunca hiç tanımadığı, tanık olmadığı dostluklarına bakarak, hayatının birçok gerçekler bakımından boş geçtiğine hükmetti. Meroz’u affederek aralarına kendisini de almalarını, bundan sonra iki değil, üç gerçek dost olmalarını rica etti.
GÜZEL SÖZLER
“Güzel huylara ve özelliklere sahip olmak önemli değil. Önemli olan bunları uygulamada kullanmaktır.” / Descartes
“Hatalarımızı ancak başkalarında gördüğümüzde tanır ve düzeltmeyi düşünürüz.” / Gutzkow
“Kendinin ne olduğunu bilen insan, bazı kendini bilmezlerin, onun hakkında söylediklerinden etkilenmez. / İbn-i Sina
“Hayat Allah’ın armağanıdır. Fakat iyi yaşama, senin düşüncenin armağanıdır.” / Seneca
“Bilge insan, iyi şeylerde bile ölçü gözetir.” / Juvenalis